İnsanlık Tarihindeki İlk İki Bacaklılık ve Evrimsel Gelişim

T

MÖ 4.000.000: İki Bacaklılık

İnsanın ilk gelişimi biyolojikti. İnsan olmayı içeriyordu. Bir insanı insan yapan şeyin ne olduğunu sorabiliriz. Hangi parçası yeterince insandır ki, hemen gösterip “Bu insandır. Onsuz bu organizma başka bir şey olurdu” diyebiliriz.

Tabii ki, günümüzün insanı, insan olarak kabul edilen birçok özellik geliştirmiştir; bunlar o kadar çoktur ki, içlerinden birini gösterip anahtar olarak belirtmek zordur. O zaman yapmamız gereken, insanlığın gittikçe daha ilkel ve daha maymunumsu oluşunu izleyerek zamanda geriye gitmektir.

Yine de atalarımızın hâlâ maymundan çok daha fazla insana yakın olduğu bir noktada durmamız gerek. Maymundan çok insan olan her organizmaya insansı (hominid) (Latince “insan” sözcüğünden) denir. İnsandan çok maymun olan her organizmaya ise insaymunsu (pongid) (Congolesece “insaymun” (ape) sözcüğünden) denir.

Öyleyse, bu bölümün ilk cümlesini “İnsansının ilk gelişimi biyolojikti. İnsansı olmayı içeriyordu.” şeklinde değiştirebiliriz.

İnsansıların ilk türlerinin kemiklerini ve dişlerini (tüm kalanlar bunlardır) inceleyerek zamanda geriye gittiğimizde, aşağı yukarı modern şempanzenin boyunda veya daha ufak ve şempanzeninkinden büyük olmayan bir beyne sahip bir organizmayla karşılaşıyoruz. Yine de, önemli bir yönden bu canlı maymundan çok insana daha yakındı. Bu insani özellik öylesine açıktır ki, bu organizmayı gerçek hayatta görecek olsaydık, derhal “Bu, insaymun değil.” derdik.

İşte bu ilk insansıydı ve onu insansı yapan iki bacaklı olmasıydı. Omurgasının, pelvis kuşağının ve kalça kemiklerinin şeklinden söyleyebileceğimiz gibi, iki bacağı üzerinde yürüyordu. İnsanların iki bacağı üzerinde yürüyor olmaları gerçeği, bize bu canlıyı karakteristik olarak insan dedirtmektedir. Diğer memeliler dört bacaklıyken, biz iki bacaklıyız (Latince “iki bacak” sözcüklerinden).

Tabii ki kuşlar da iki bacakları üzerinde yürür, koşar veya hoplarlar ve bu nedenle Yunanlı filozof Platon (yaklaşık MÖ 427-347) insanı “tüysüz iki bacaklı” olarak tanımlamıştır. Yine de bu tanım yetersizdir; çünkü Platon’un hakkında hiçbir şey bilmediği tüylü iki bacaklılar (kangurular ve Arap tavşanları) ve pullu iki bacaklılar (çeşitli dinozorlar) vardır.

Öyleyse, insanın iki bacaklılığını diğer türlerden farklı yapan şeyin ne olduğunu anlamak için iki bacaklılık üzerinde düşünelim.

İki bacaklı olan hayvanlar genelde iki bacakla sınırlanmıştır; çünkü diğer ikisi başka türde (ve tercih edilen) hareket biçimine adanmıştır. Çoğu kuşlar uçucu olarak gelişmişlerdir ve bu amaçla ön bacaklar kanat halini almıştır. Penguenler yüzücüdürler ve ön bacaklar palet olmuştur. Her iki durumda da yürüme, koşma ve sıçrama ikincil önemdedir.

Tabii iki bacak üzerinde yürüme veya koşmanın tek hareket biçimi olduğu devekuşu gibi uçmayan kuşlar da vardır. Bu tür durumlarda beden buna göre tasarlanmıştır ve esasen yataydır; böylece önde ve arkada eşit ağırlıktadır. İki bacağın merkezde yer almasıyla, iki bacaklılığı mekanik olarak dengelemek kolaydır.

Bu durum tiranözor ve kanguru gibi iki bacaklı sürüngenler ve memeliler için de geçerlidir. Uzun kuyruk dengeyi sağlar ve beden esasen yatay kalır.

Fakat bir dört bacaklının bedeninin kalçalarda sona erdiğini ve denge unsuru olarak kuyruğun bulunmadığını düşünün. Bu durumda bedenin ağırlık merkezinin arka bacaklar üzerinde oluşturulmasının tek yolu tüm bedeni dikey konuma getirmektir.

Bazı kuyruksuz hayvanlar bunu gerçekten yaparlar. Ayılar ve şempanzeler arka bacakları üzerinde dik durabilir ve hatta bu durumda yürüyebilirler; fakat bunu yaparken hiç rahat olmadıkları açıktır ve ön bacakların işi paylaşmasını tercih ederler. Penguenler de bedenlerini dik tutabilirler; fakat bunlar yüzücüdürler ve karada beceriksizdirler. Gerekli olduğunda uzun mesafelerde yürüyebildikleri halde, olanak elverdiğinde buz üzerinde göbek üstü kaymayı tercih ederler.

Demek ki, insan kuyruksuz, alışkın ve rahat iki bacaklıdır. Fakat insanı iki bacak üzerinde rahat bir yürüyüşçü yapan nedir?

Bunu sağlayan, hafif bir S şeklini alarak insan yürüyüşünü rahat kılan bir yaylanma ekleyen pelvisin tam üzerindeki omurganın geriye doğru bükülmesidir. Başka hiçbir organizmada sırtın aşağısında omurga bu şekilde geriye doğru bükülmez. İki bacaklılık sorunlar da doğurmaktadır. Örnek olarak kayan diskler, iltihaplanmış sinüsler ve kazara düşmeleri verebiliriz. İnsanlar dik yürümeye henüz uyum sağlayamadığından, ortaya çıkan şeylerdir bunlar.

İlk insansılar, Avustralya doğumlu Güney Afrikalı antropolog Raymond Arthur Dart (1893-1988) tarafından teşhis edilmiştir; kendisine 1924 yılında Güney Afrika’daki bir kireç taşı madeninden aşırı derecede küçük boyu dışında oldukça insanınkine benzeyen bir kafatası getirilmiştir. 1925’te Dart, kafatasının ait olduğu organizma türünü Australopithecine olarak adlandırdı (Yunanca “güneyli maymun” sözcüğünden). Daha sonraki buluşlar bunun bir maymun değil, insansı olduğunu ortaya çıkardı; günümüzde hep birlikte australopithecineler olarak gruplanan en az dört farklı tür tanımlanmış bulunuyor.

1974’te Amerikalı antropolog Donald Johanson, Lucy adı verilen daha önce benzeri görülmemiş şekilde tam ve eski bir australopithecin dişisinin iskeletini çıkardı. (Bir dişiyi pelvisin şeklinden erkekten ayırmak mümkündür.) İçinde bulunduğu kayaların yaşından anlaşıldığı kadarıyla, bu iskelet aşağı yukarı dört milyon yaşındaydı.

Lucy, Australopithecus afarensis’in bir örneğidir; çünkü Afar kalınlarının bulunduğu Ortadoğu Afrika bölgesinin adıdır. Australopithecineler sadece doğu ve güney Afrika’da bulunuyorlardı; bu nedenle Ortadoğu Afrika, insanlığın beşiği olabilir.

Lucy bir şempanzenin boyunda ve yapı olarak biraz daha inceydi. Görünüşe bakılırsa, australopithecinelerin akrabaları 90 cm ile 1,20 m arasında ve muhtemelen 32 kg ağırlığındaydılar. Beyinleri şempanzeninkinden daha büyük değildi ve bizimkinin dörtte biri kadardı.

İlk australopithecineler büyük ölçüde şempanzeler gibi yaşadılar, zamanlarının çoğunu ağaçlarda geçirdiler, çoğunlukla vejetaryendiler ve kesinlikle konuşamıyorlardı. Yine de, bizim kadar iki bacaklıydılar ve arka bacakları üzerinde bizim gibi kolay ve rahat yürüyebiliyorlardı.

Peki, australopithecineler neden omurgada geriye doğru bükülmeyi geliştirdiler? Diğer bir deyişle, evrim süreci neden insansıyı türetti?

Dört milyon yıl önce, dünya bir süreliğine sıcak oldu ve filler, gergerlanlar ve hipopotamlar gibi büyük tropikal hayvanlar tüylerini kaybetmeye başladılar; çünkü bu tür bir izolasyon onları çok sıcak tutuyordu. Her nedense diğer tüysüz memelilerden çok daha küçük olmalarına rağmen, insansılar da tüylerini kaybettiler. Tüyün hangi aşamada kaybedildiğini bilmiyoruz.

Ancak, australopithecinelerin dünyası sonradan soğumaya başladı. Ormanlar küçüldü ve yerlerini otlaklar aldı. Yerleşim yeri orman olan ve ağaçlardan vazgeçmeyen organizmalar da doğal olarak azaldılar.

Ağaçlarda yaşayan bazı insansı öncesi canlılar ise Ortadoğu Afrika’daki otlaklarla adapte olmayı ve gittikçe daha fazla sürelerde ağaçların dışında yaşamayı başardılar.

index.net.tr © all rights reserved

indexgpt’ye sor!